11 Ocak 2016 Pazartesi

Doğmadan Kocayanlar

      Uzun süredir yazmadığımızın farkındayım. Bahanemde hazır; hayat telaşı. Aslında bu bir bahane değil, bir kaçış, bir kurtuluş. Çünkü bu gerçekleştiremediğim hayallerimin beni suçlamasına savunmam. Bunu sadece kendimi haklı çıkarmak için uyduruyorum.
      Aslında gerçeklik payı da var. İstanbul yorucu bir şehir. İster işiniz evinize 10 dakika yürüyüş mesafesinde olsun ister 2 saat yol gidin; her halükarda gün sonu yorgunsun. Nasıl bu kadar emin konuştuğuma gelirsek; yeni yıl için annem geldi memleketten ziyarete. Kadın sürekli evdeydi, malumunuz kar kış. Bir sabah kahvaltıda bana dedi ki "Bu nasıl şehir sabah kalktığımda bile yorgunum.". Ve işte her şeyin özeti olan cümle bu.
      Yine kendimi aklıyorum, şu an vicdanım çok rahat olmalı değil mi? Çalışmadığım ders, isteyip de yapamadığım içimdeki ukte ve ileriye dönük hayallerim için bugünden atmam gereken adım; işte hepsinin sesini kestim içimde. Ama neden huzurlu değilim? Neden mutlu değilim? Akladım pakladım işte kendimi. Neyime yetmiyor? Çünkü böyle olan bir hayat, sülük gibidir. Acıtmaz, rahatsız etmez ama bir taraftan da yavaş yavaş kanınızı emer. Başta iyidir, biraz kan kaybı iyi gelir. (Biliyosunuz tedavide kullanılır) Peki ya daha sonra, tüm kanınız tükendiğinde? İşte o zaman yürüyen ölüleriz. Hayat telaşı içinde, hayatın yorduğu, hayatı da hiç yaşamamış ölüler.

"Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda
Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum
Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse elini uzatmıyor
Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan bir deniz gibi
Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu. 
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme
Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar
Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda
İnsanların koşup durduğu bu dar yapılarda
Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar
Biz bunun için mi geldik. 
Adil Erdem BAYAZIT"

      Asıl önemlisiyse kabulleniş. Hiç kimse bir çılgınlık yapayım demiyor. Canlanmak için çaba göstermiyor. Çünkü bizim güzel bahanelerimiz var arkasına sığındığımız. Ha, bir de şu ertelemelerimiz. İleride kesin yaparız (!) Ben ilköğretimdeyken Doritos'un bir kampanyası vardı; TYTZ (Tam Yeri Tam Zamanı). Hatırlayanınız var mı bilmem. İşte bir gün cipsten çıkan kartta bir cümle "Başlamak bitirmenin yarısıysa ertelemek vazgeçmenin yarısıdır.". Olay bundan ibaret.
      Gelelim fasulyenin faydalarına. Çünkü burdan başka bir şey çıkmaz. Bugün bir çılgınlık yapıcak mıyım? Hayır. Peki yarın? Hayır. Var olan düzenim aynen devam edecek. E, kendim dinlemezken öğüdümü başkası niye dinlesin ki? Yine de ben bu yazıyı buraya bırakıyorum. Belli mi olur belki bir okuyanın çılgınlık yapası tutar.

Sevgilerle, Delirium. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder